-
1 есть
var,varlar; yemek,içmek; başına kakmak; baş üstüne!* * *I несов.; сов. - съесть1) yemek; içmek (суп, компот)мне хо́чется есть — karnım aç, acıktım
мя́са он не ест — et yemez
он (вообще́) ма́ло / пло́хо ест — boğazsızdır
он съел всё подчисту́ю — hepsini sömürdü
она́ не ест, не пьёт (с горя и т. п.) — yemekten içmekten kesildi
2) (о насекомых, грызунах, ржавчине, едких веществах) yemek3) тк. несов. ( раздражать) yakmakдым ел глаза́ — dumandan gözler yanıyordu
4) перен., прост. ( попрекать) başına kakmak••есть чей-л. хлеб — birinin ekmeğini yemek
II наст. вр. гл. бытьесть чужо́й хлеб — başkasının sırtından geçinmek
1) в соч. перев. аффиксами сказуемостиа кто ты (тако́й) есть?! — sen nesin ki!
есть о чём говори́ть! — lafı mı olur!
2) → сказ. ( имеется) varне зна́ю, есть ли у него́ вре́мя — vakti olup olmadığını bilmiyorum
III межд.вре́мя ещё есть (не упущено) — vakti geçmedi henüz
( ответ на команду) baş üstüne! -
2 very well
çok iyi* * *çok iyi* * *(used to express (reluctant) agreement to a request etc: `Please be home before midnight.' `Very well.') tamam, pekâlâ, baş üstüne -
3 tread on
üstüne basmak, basmak, üzerinde yürümek* * *üstüne bas -
4 overstrike
üstüne bas -
5 trod on
üstüne bas -
6 overprint
üstüne yeniden bas -
7 overstrike
üstüne bas -
8 tread on
üstüne bas -
9 trod on
üstüne bas -
10 Kopf
Kopf m <Kopfs; Köpfe> baş, kafa; (Kopfende) başucu;Kopf stehen fam -in altı üstüne gelmek; -in aklı başından gitmek;Kopf an Kopf başa baş;Kopf hoch! cesaret!, yılmak yok!; topla kendini!;von Kopf bis Fuß tepeden tırnağa;über jemandes Kopf hinweg b-ni kaale almadan;pro Kopf kişi başına;sie ist nicht auf den Kopf gefallen o hiç de aptal değil;den Kopf hinhalten (für) -e arka çıkmak; -in suçunu üstüne almak;jemandem zu Kopf steigen b-nin başına vurmak;jemanden vor den Kopf stoßen b-ni (şiddetle) reddetmek; (Verstand) kafa, akıl;etwas im Kopf rechnen bş-i kafadan hesaplamak;fam das hältst du ja im Kopf nicht aus! bunu insanın aklı almıyor!;sich (D) etwas durch den Kopf gehen lassen bş-i düşünüp taşınmak;er hat nur Fußball im Kopf onun aklı sadece futbolda;sich (D) etwas in den Kopf setzen bş-i aklına koymak;jemandem den Kopf verdrehen b-nin aklını başından almak;den Kopf verlieren telaşa kapılmak; -
11 trodden on
1. üstüne bas (v.) 2. üstüne basılmış (adj.) -
12 trodden on
v.üstüne bas:adj.üstüne basılmış -
13 вверх
yukarı,yukarıya* * *yukarı, yukarıyaпосмотре́ть вверх — yukarıya bakmak
идти́ вверх по ле́стнице — merdiveni çıkmak
вверх по тече́нию — akış yukarı
висе́ть вверх нога́ми — baş aşağı asılı durmak
переверну́ться вверх дном (о лодке и т. п.) — alabora olmak
••переверну́ть вверх дном / нога́ми — altını üstüne getirmek, altüst etmek
все дела́ пошли́ вверх дном — tüm işler ters pers gidiyor
-
14 дно
dip,alt* * *с, врзdip (-bi); altморско́е дно — deniz dibi
на дне котла́ — kazanın dibinde
дно котла́ закопте́ло — kazanın altı islidir
вы́пить до дна — dibine kadar içmek; dikmek ( залпом)
поста́вить что-л. вверх дном — baş aşağı koymak
••переверну́ть весь дом вверх дном — evin altını üstüne getirmek
пойти́ ко дну (о судне) — dibe gitmek
пье́са го́рького "На дне" — Gorki'nin "Ayak takımı arasında" oyunu
-
15 нога
жbacak (-ğı); ayak (-ğı) (тж. ступня)положи́ть но́гу на́ ногу — ayak ayak üstüne atmak
••в нога́х — ayakucunda
идти́ в но́гу — uygun adımla yürümek
идти́ в но́гу со вре́менем — zamana ayak uydurmak
вверх нога́ми — baş aşağı
держа́ть кни́гу вверх нога́ми — kitabı ters tutmak
они́ ста́вят все фа́кты с ног на́ голову — bütün gerçekleri tepe taklak ediyorlar
вся семья́ была́ на нога́х — tüm aile ayaktaydı
подня́ть на́ ноги весь до́м — tüm ev halkını ayağa kaldırmak
он встал с ле́вой / не с той ноги́ — sol / ters tarafından kalkmış
ноги́ мое́й там бо́льше не бу́дет — oraya bir daha adım atmam / ayak basmam
ног под собо́й не чу́ять (от радости) — ayakları yere değmemek
стоя́ть одно́й ного́й в моги́ле — bir ayağı çukurda olmak
встать на́ ноги (о больном) — ayağa kalkmak
одна́ нога́ зде́сь, друга́я там — bir kuşu gidip geliver
конь о четырёх нога́х и тот спотыка́ется — посл. imam bile okurken yanılır
-
16 один
числ.(одна́, одно́, одни́)1) bir (тж. цифра)оди́н-два — bir iki
писа́ть одно́ письмо́ за други́м — mektup üstüne mektup yazmak
2) → мест. ( какой-то) birкак сказа́л оди́н поэ́т... — bir şairin dediği gibi...
3) → прил. ( без других) yalnız (başına); tek başınaмы сиде́ли в за́ле одни́ — salonda yalnız başımıza oturuyorduk
он был совсе́м оди́н — yapayalnızdı
все уе́хали, оста́лся оди́н я — hepsi gitti, bir ben kaldım
4) → прил. ( тот же самый) aynıговори́ть на одно́м (и том же) языке́ — aynı dili konuşmak
5) → прил. ( только) bir (tek); ancak; yalnız (başına)(то́лько) оди́н ты суме́ешь сде́лать э́то — bunu bir sen yapabilirsin; bunu senden başkası yapamaz
уже́ одного́ э́того доста́точно — bir bu yeter
а одного́ э́того недоста́точно — bu da, tek başına yeterli değildir
он пита́лся одни́м хле́бом — katıksız ekmek yerdi
одно́й любо́вью сыт не бу́дешь — kuru kuruya aşk karın doyurmaz
оди́н друго́го лу́чше — birbirinden güzel
одна́ перча́тка здесь, а друго́й нет — eldivenin bir teki burada, diğeri yok
на со́лнце у него́ оди́н цвет, в тени́ - друго́й — güneşte rengi bir türlü, gölgede başka türlü
7) → мест. (с предлогом "из") biriоди́н из нас — birimiz, içimizden biri
оди́н из них — (onlardan) biri
8) (→ сущ., ж одна́) (→ сущ., с одно́) biri; kimi(si) мн.оди́н спра́шивал, друго́й отвеча́л — biri soruyor, diğeri cevap veriyordu
но́мер на одного́ — tek yataklı oda, tek kişilik
он ду́мает одно́, а говори́т друго́е — bir türlü düşünür, başka türlü konuşur
9) → сущ., с birвсе мы хоте́ли одного́ — hepimizin istediği birdi
одно́ я тебе́ скажу́,... — sana şu kadarını söyleyeyim ki...
повторя́ть одно́ и то же — aynı şeyi tekrarlayıp durmak
одно́ мне изве́стно:... — bildiğim bir şey varsa o da şu:...
••сража́ться оди́н на оди́н — teke tek vuruşmak / dövüşmek
все как оди́н — tek adammışçasına, bir tek kişiymiş gibi
одно́ вре́мя — bir vakit(ler); bir ara(lar)
одни́м сло́вом — tek sözle / kelimeyle
э́то одни́ слова́! — kuru laftır bu!
оди́н-одинёшенек — yapayalnız; kuru başına kalmış
одно́ из двух — iki şıktan biri
все до одного́ — istisnasız hepsi
-
17 склоняться
несов.; сов. - склони́ться1) eğilmekсклони́ться над кем-чем-л. — birinin, bir şeyin üstüne / üzerine eğilmek
2) перен. eğilmekсклони́ться пе́ред судьбо́й — kaderin önünde baş eğmek
мы склоня́емся пе́ред па́мятью геро́ев — kahramanların anısı önünde saygıyla eğiliriz
3) тк. несов., грам. çekimli olmakэ́то сло́во не склоня́ется — bu kelime çekimli değildir
-
18 top
adj. üst, en yüksek, en iyi, tepe————————n. üst, tepe, uç, doruk, tepe nokta, zirve, baş, üst parça, kapak, topaç————————v. kapamak, üstünü kapamak, geçmek, aşmak, alt etmek, birinci olmak* * *1. en üstte 2. üst* * *I 1. [top] noun1) (the highest part of anything: the top of the hill; the top of her head; The book is on the top shelf.) tepe, zirve2) (the position of the cleverest in a class etc: He's at the top of the class.) en başarılı derece3) (the upper surface: the table-top.) üst4) (a lid: I've lost the top to this jar; a bottle-top.) kapak5) (a (woman's) garment for the upper half of the body; a blouse, sweater etc: I bought a new skirt and top.) elbise üstü2. adjective(having gained the most marks, points etc, eg in a school class: He's top (of the class) again.) üst düzey, en üst3. verb1) (to cover on the top: She topped the cake with cream.) üstünü kaplamak2) (to rise above; to surpass: Our exports have topped $100,000.) üstüne çıkmak, aşmak3) (to remove the top of.) (üst kısmını) çıkarıp/kesip atmak•- topless- topping
- top hat
- top-heavy
- top-secret
- at the top of one's voice
- be/feel on top of the world
- from top to bottom
- the top of the ladder/tree
- top up II [top] noun(a kind of toy that spins.) topaç -
19 overprint
v. üzerine yeniden basmak, fazla basmak, çok koyu basmak [fot.]* * *üstüne yeniden bas -
20 trodden out
1. üstüne bas (v.) 2. ayakla basılmış (adj.)
- 1
- 2
См. также в других словарях:
baş üstü — is., den. Geminin ön bölümünde çıpanın bulunduğu yer İçlerinden bir gönüllü istedim, baş üstüne gidip ırgatı çalıştıracak güçte bir adam. Z. Selimoğlu Birleşik Sözler baş üstü dolabı … Çağatay Osmanlı Sözlük
can baş üstüne — istenilen şeyin büyük bir memnunlukla yapılacağını anlatan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
baş — 1. is., anat. 1) İnsan ve hayvanlarda beyin, göz, kulak, burun, ağız vb. organları kapsayan, vücudun üst veya önünde bulunan bölüm, kafa, ser Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı. N. Cumalı 2) Bir topluluğu yöneten kimse … Çağatay Osmanlı Sözlük
üst baş — is. Giyecekler, giysiler Mendilimle üstümü başımı sildim. Ö. Seyfettin Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller üstü başı dökülmek üstüne başına etmek üstünden başından akmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
ALER-RE'S — Baş üstüne. Hemen. Derhâl … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
can — is., Far. cān 1) İnsan ve hayvanlarda yaşamayı sağlayan ve ölümle vücuttan ayrılan madde dışı varlık 2) Yaşama, hayat Bir kedi yavrusunu kurtarmak için ipe sarılıp kuyuya iner, canımı tehlikeye koyardım. R. N. Güntekin 3) Güç, dirilik Her şeyde… … Çağatay Osmanlı Sözlük
silkme — is. 1) Silkmek işi 2) İri doğranmış kabak, patlıcan vb. sebzelerle yapılan et yemeği Patlıcan silkmesi. 3) sp. Halterde ayakları açarak halteri baş üstüne kaldırma biçimi … Çağatay Osmanlı Sözlük
HAYHAY — t. Baş üstüne, seve seve yaparım, öyle ya!, şüphesiz, elbette (gibi mânâlara gelir … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
SEMİ'NA VE ATA'NA — İşittik ve kabul ettik, itaat ederiz, baş üstüne meâlindedir … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
ALER-RE'Sİ-VEL-AYN — Baş ve göz üstüne. (Gelen misafire karşı veya bir işi deruhte edeceğine karşı hürmet ve memnuniyetle kabul ettiğini ifâde için söylenir … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
üst — is. 1) Bir şeyin yukarı, göğe doğru olan yanı, fevk, alt karşıtı Köyün üst tarafında, saman, taş ve yangın arasında, üstü sazlarla örtülmüş bir kulübenin önünde ateş yanıyor. H. E. Adıvar 2) Bir şeyin görülen yanı, yüzü Bu sefer taşın üstünden… … Çağatay Osmanlı Sözlük